Cabot ailesinin çiftlik evi, gören herkesi kendisine hayran bırakmaktadır. Baba Ephraim Cabot, bu görkemli çiftliği kendi emekleriyle inşa etmiştir; ihtiyarlamış olmasına karşın çiftliğinin her türlü işiyle de hâlâ kendisi ilgilenmektedir. Çocuklarının annesini kaybeden Cabot, bu evde oğullarıyla birlikte yaşarken yalnızlığa dayanamayıp bir kadın ile nikâhlanır ve bu eylemi, Eben hariç tüm oğullarının evden gitmesiyle sonuçlanır. Artık aynı çatının altında yaşamaya başlayan bu insanların tek ortak noktaları, günün birinde o güzel çiftlik evine sahip olmaktır. Bu uğurda ihtirasların, arzuların gönüllü kurbanları olmaya hazırlardır.
Güç, zenginlik ve bunlara sahip olma arzusu; insan ruhunun tüm karanlık yönlerini açığa çıkarır. İnsanın nice zaman bastırdığı, varlığından daima haberdar olsa da dizginlediği ihtirasları, günün birinde ruh duvarının zedelenmesiyle fırsatını bulduğu ilk anda kendisini gösteriverir.
Karaağaçlar Altında, Eugene O’Neill’ın Yunan trajedilerinden ve Shakespeare’den esinlenerek yazdığı mühim bir eseridir. Aile içindeki saplantıları, yasak arzuları işlerken esasında insanın içsel çelişkilerini ve ahlaki ikilemlerini ele alır. Karaağaçlar Altında; yazarının, bireylerin dünyadaki yerini sorgulayan ve insan doğasına dair keskin bir bakış açısı sunan yaklaşımıyla tiyatro türünün gelişiminde büyük rol oynamıştır.
“Bir şey var. Çalgı bile içimden atamıyor. İnsan onun karaağaçlardan düştüğünü, damda yürüdüğünü, bacadan süzülüp indiğini, köşelerden çıkı çıkıverdiğini hissediyor. Evlerde rahat yok, başkalarıyla bir arada rahat yok. Bir şey var ki insandan hiç ayrılmıyor.”