Ahmet Muhip Dıranas
Yazar Hakkında
Ahmet Muhip Dıranas

1909 yılında, İstanbul'da doğdu. Ahmet Muhip henüz iki yaşındayken babası Galip Efendi Balkan Savaşı ve ardından Çanakkale Savaşı'na katıldı. 1915 yılında, Çanakkale'de savaş başladığında kız kardeşi Fehime doğdu. Babası onları apar topar bir şekilde, bir vapurun ambarında İstanbul'a gönderdi. Aile, dört yıl boyunca babadan uzak yaşadı ve Ahmet Muhip bu yıllarda babasının Çanakkale'den, Kafkaslardan, çöllerden gönderdiği mektuplarla avundu.

Babasının savaş bitiminde Sinop'a dönmesi üzerine dokuz yaşındayken Sinop'a gitti ve ilkokula burada başladı. Çok sevdiği Salı köyünde zaman zaman çobanlık yaptı. Çocukluk yılları yokluk ve sıkıntılar içinde geçti. Yine bu yıllarda ilkokul öğretmeni Numan Bey'in etkisinde kaldı; şiir ve dil ile ilgilenmeye başladı.

Kurtuluş Savaşı'nın başlaması üzerine Galip Efendi yeniden askere alındı ve aile, 1922 yılında Ankara'ya taşınarak Hamamönü'nde küçük bir eve yerleşti.

Ahmet Muhip, Ankara Lisesinin ilk kısmına kaydoldu. Buradaki en yakın arkadaşları, Fuat Bayramoğlu ve Samet Ağaoğlu idi. O vakitlerde Ankara Lisesi, Taş Mektep olarak anılıyordu ve Ahmet Muhip ortaokul ile lise öğrenimini burada tamamladı.

Ortaokul döneminde Faruk Nafiz Çamlıbel, lise döneminde ise Ahmet Hamdi Tanpınar'dan dersler aldı. Ahmet Muhip Dıranas, Tanpınar ile tanışmasını sonraları şöyle anlattı: Hamdiyi ilk gördüğüm günü daima hatırlayacağım. Bundan otuz yıl önceki belki daha eski Ankara’nın Taş Lisesinde, şimdiki Yenişehirde fakat o zamanki deve dikenli tarlaya bakan bir sınıf odasında bize ilk dersini vermeye geldiği gündür o gün. O ilk dersten şu anda tek hatırladığım kırk beş dakika müddetle bize sadece Jokonda’nın ellerini anlatmasıdır. Benim sanat tutkunluğum Jokonda’nın ellerine o gün duyduğum aşkla başlar. Hamdi, genç bir adamdı ve elleri durmadan öpüşlere boğuluyormuş gibi anlatıyordu Onu ikinci defa lisenin tek binalarından birindeki bekâr odasında gördüm. Yerler gelişigüzel atılmış kitaplarla bir kitap mezarlığı gibiydi: Bir yığın Garplı yazar. Bunlardan bir tanesini elime tutuşturdu ve: Bunu mutlaka okuyup anlamalısın. dedi. ‘Baudelairein Kötülük Çiçekleri.’ O akşam yabancı dil öğrenmeye başladım, kaldı ki Hamdi ile dostluğumuz da başlamıştı; asıl bunu tercih ederim. Hamdi benim için büyük bir adamdı. O bana, tabiatın bana verdiğinden biraz daha fazlasını vermiştir. Bana benden başkalarını vermiştir. Bana tabiat üstü sevginin anahtarını vermiştir. O anahtarı ölünceye kadar kullanacağım.

Ankara Lisesinde öğrenim gördüğü sırada Fuat Bayramoğlu ile birlikte “Bizim Gazete” adlı bir sınıf gazetesi çıkardı ve burada Derviş takma adıyla şiirler yayımladı. Okuluna devam ederken bir yandan da akşamları bir kitapçıda çalışmaya başladı. Bir tesadüf sonucu Abdullah Cevdet ile tanıştı ve Abdullah Cevdet, Ahmet Muhip ile oldukça yakından ilgilendi. Yazdığı bir şiirini, “İçtihad” dergisinde yayımlattı.

Liseden mezun olduktan sonra kısa süreliğine de olsa İstanbul'a gitti. Burada Halit Fahri Ozansoy ile tanıştı ve Ozansoy, o vakitlerde “Uyanış” adlı derginin başındaydı. Tanışıklıkları vesilesiyle Ahmet Muhip de bu dergide "Muhip Atalay" imzasıyla şiirler yazmaya başladı. Takip eden dönemde ilk ciddi şiirlerini “Görüş” dergisinde yayımladı. Bu dergi, Ankara'da  Ahmet Hamdi ve Ahmet Kutsi gibi isimler tarafından yayımlanıyordu.

1929 yılında Ahmet Muhip ile arkadaşları, “Genç Türk Edebiyat Birliği” adı altında bir dernek kurdu ve burada “Hep Gençlik” dergisini yayımladı.

Ahmet Muhip, liseyi bitirdikten sonra Ankara Hukuk Fakültesine başladı ancak buradaki öğrenimini yarıda bıraktı. Ardından, bir süre gazetecilik yaptıktan sonra Tanpınar'ın ricası; Ahmet Kutsi Tecer ve Nureddin Sevin'in girişimleriyle Güzel Sanatlar Akademisine kütüphane müdürü olarak atandı. İlgi duyduğu alana yöneldi ve İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne yazıldı, burada Reihenbah’ın öğrencisi olma fırsatı buldu.  1937-1938 yıllarında Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesinde müdür yardımcılığı yaptı ve bir süre Atatürk ile aynı çatı altında çalıştı. Bu yıllarda eğitimini tekrar yarıda bırakarak Ankara'ya döndü.

İstanbul, onun ruhunun çeşitlenmesi ve zenginleşmesine ortam hazırladı. Edebî kimliği, esasen İstanbul'da belirgenleşip şekil aldı. Ahmet Muhip'in İstanbul’daki evi, şairlerden oluşan bir dergâh gibiydi. Orhan Veli, İsmail Safa, Rauf Mutluay, Mehmet Çınarlı, Edip Cansever, Cahit Sıtkı Tarancı ve Hasan Ali Yücel gibi daha birçok isimle yakın dosttu. Bu isimler buluştuklarında kimi zaman sohbet eder kimi zaman ise şiir okur ve birbirlerinin şiirlerini eleştirirlerdi.

1940 yılında, kendisi otuz iki yaşında olduğu sırada on yedi yaşındaki Münire Hanım'la evlendi. Takip eden yıllarda yazı çalışmalarına devam etti; “Ulus”, “Cumhuriyet” ve “Vatan” gibi gazetelerde yazılar kaleme aldı. 1 Mayıs 1949 tarihinden itibaren  “Zafer” gazetesinde Gün Geçerken başlığı altında günlük yazılar yazmaya başladı ve politikaya adım attı.

İngilizce ve Fransızcayı kendi kendine öğrenen şair, İtalya'ya olan düşkünlüğü ve çok sık gidip gelmesi üzerine İtalyancaya da merak saldı; onu da kendi kendine öğrendi. Milano'da olduğu sırada başına talihsiz bir olay geldi: Tramvayda yolculuk yaparken bir genç, cüzdanını çalmaya teşebbüs etti. Ahmet Muhip, genci bileğinden yakaladı ve ilgili birimlere teslim ederek mahkemeye çıkarılmasını sağladı. Bu süreçte kendisine bir avukat tutması önerilse de avukat tutmadı ve yeni öğrendiği dilde, derdini kendi kendine anlatabilmek istedi. Sonrasında cüzdanını çalmaya çalışan gencin aslında bir kontun oğlu olduğu, kleptomani rahatsızlığı bulunduğu için cüzdanını çalmaya yeltendiği orataya çıktı.

1950 ve 1958 seçimlerinde DP adına Sinoptan milletvekili adayı oldu lakin seçilemedi. 1951de Devlet Tiyatrosu edebî kurul üyesi oldu. Uzun yıllar bu kurulda, Munis Faik Ozansoyla birlikte çalıştı. 1950li yıllarda Ankara Radyosu'nda şiir ve edebiyat üzerine konuşmalar yaptı, şiirler okudu. 1956 yılında İsviçre'de bulunan Uluslar Arası Çocuk Koruma Birliği'nin icra komitesine seçildi, 1957 yılında ise Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığına getirildi. 27 Mayıs Darbesi döneminde kısa bir tutukluluk süreci geçirdi. Cezaevinden çıkmasının üzerine yalnız kaldı, kendi deyimiyle eski dostları dahi kendisine selam vermedi. Duygusallığı, bu durumdan çok etkilenmesine sebep oldu.

Uzun yıllar çeşitli kurumlarda görev aldıktan sonra 1972 yılında emekli oldu.

Yıllar boyunca yakın çevresinin tüm ısrarlarına rağmen şiirlerini bir kitapta toplamayı reddetti. Nihayetinde Rauf Mutluay gibi arkadaşlarının ısrarlarına dayanamadı ve şiirlerini toplu bir şekilde yayımlamaya karar verdi. Kitaplaştırma ve basım sürecinde Ümit Yaşar Oğuzcan, Said Maden ve Rauf Mutluay ona destek oldular. Biri düzelti yanlışlarını, biri sayfa düzenini, bir diğeri ise harf ve punto hayatalarını kontrol etti. Kitabın basılması üzerine Oğuzcan, dostunun şerefine Boğaz'da küçük bir davet verdi. Oktay Rıfat, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi isimler o gece geç saatlere kadar hep birlikte sohbet ettiler. “Dıranas'ın en mutlu gecelerinden biri” olarak hatırlanan bu günde, Dıranas'ın şiiri ve İstanbul anıları üzerine konuştular.

Ahmet Muhip Dıranas; 21 Haziran 1980 tarihinde, Ankara'da vefat etti. Münire Hanım'a vasiyet ettiği üzere Sinop'a gömüldü.

Eserleri:

Halkevleri Amatör Resim ve Fotoğraf Sergileri (1941)

Gölgeler (oyun, 1947)

Finten (1959)

Şiirler (1974)

Oyunlar (Gölgeler ve Çıkmaz bir arada, 1977)

Kırık Saz (1977)

Yazılar (1994).

Çevirileri:

Fransa’da Müstakil Resim (I-II, İstanbul 1938, Adolphe Basler Charles Kunstlerden Cahit Sıtkı Tarancı ile birlikte)

Abdal (Dostoyevski’nin Budala’sından oyunlaştıranlar: F. Nezière S. W. Bienstocktan, 1940)

Yaşadığımız Devir (Karel Çapekten, 1942)

Anna Bolton (Louis Bromfield’den, 1945)

Ecinniler (Dostoyevski’den, I-III, 1958-1963, S. Lünel ile birlikte)

Cehennem Kayası (E. Dimtten, 1963).

Kaynak: Oktay Yivli, Ahmet Muhip Dıranasın Şiiri, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2005.

https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2017/06/21/ahmet-muhip-diranas-yahu-kardesim-benim-fahriyeden-baska-siirim-yok-mu