Battal Gazi efsanesi, şimdi oğluyla karşınızda…
“Battal Gazi’nin Oğlu” Ali, babasının davasını küffara karşı, aynı iman ve heyecanla yürütüyor.
Soyundan gelenler de onun kadar kahraman, onun kadar savaşçı…
Battal Gazi, 8.yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve hakkında çeşitli rivayetler olan bir Türk serdarıdır. Özelikle Bizans’la yaptığı savaşlarla ve kazandığı zaferlerle tanınır. Bu savaşlar ve zaferler onu bir efsaneye dönüştürmüştür.
Türk kahramanlığının sembol isimlerinden biri olan Battal Gazi, sinemaya da aktarılmış ve filmin serisi çekilmiştir. Kaç nesil o filmleri seyretti; şimdi de seyretmeye devam ediyor.
Usta yazar Murat Sertoğlu’nun heyecanlı anlatımıyla tarihî roman alanında ayrı bir yere sahip olan Battal Gazi serisini, yayınevimiz okuyucularına övünçle sunuyor.
Battal Gazi, Battal Gazi’nin Oğlu, Battal Gazi’nin Oğlu’nun İntikamı ve Battal Gazi’nin Torunu.
Efsane sürüyor…
Murat Sertoğlu
1911 yılında Selanik’e bağlı Kozana ilçesinde doğdu. Balkan Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte ailesi önce Giresun’a, sonra da İstanbul’a yerleşti. Göç esnasında henüz sekiz yaşındaydı ve babasının ölümü üzerine küçük yaşta kardeşlerine bakmak durumunda kaldı.
1928 yılında Giresun Ortaokulundan mezun oldu. Lise tahsilini ise Boğaziçi Lisesinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Fen Fakültesinde öğrenim gördü.
Sertoğlu; insana ulaşmanın önemli iki yolunun öğretmenlik ve gazetecilik olduğunu düşünerek öncelikle fen bilgisi ve matematik öğretmenliği görevlerinde bulundu. Devlet arşivinde memur olarak çalıştı. Gazetecilik ile daha geniş halk kitlelerine ulaşabileceğini fark etmesi üzerine asıl faaliyetlerini bu alanda verdi. Gazeteciliğe 1933 yılında Haber gazetesi ile başladı. Ardından Hürriyet, Karagöz, Posta, Tanin, Tercüman ve Vakit gibi daha birçok gazete ile dergide muhabirlik ve yazarlık görevleri aldı. Çevresinde, cesur ve tanınmış bir gazeteci olarak anıldı.
Oğlu Sedat Sertoğlu, babasının gazeteciliğini şu şekilde ifade etti: “Babam Türkiye’de gelmiş geçmiş tek gazetecidir. Bundan sonra da geleceği yoktur. Bir gazeteden diğer bir gazeteye geçtiğinde 100 bin okur, onunla beraber gazete değiştirirdi. Tercüman'dan ayrılıp Uzanlar'ın çıkardığı Yeni İstanbul'a geçtiğinde böyle oldu. Bu bir örnek.”
10 Kasım 1938 sabahı genç muhabir Abbas Parmaksızoğlu’nun Dolmabahçe Sarayı’nın forsunun yarıya indirildiğini fark ederek 09.30’da kendisini arayıp ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm haberini vermesi üzerine Murat Sertoğlu, Yeni Sabah gazetesinin yazı işleri müdürü olarak hemen gazetenin ikinci baskısını yaptı ve 11.00 sularında piyasaya çıkmasını sağlayarak kamuoyuna en hızlı şekilde Mustafa Kemal Atatürk’ün öldüğünü duyurdu. Yine Yeni Sabah gazetesi yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğü dönemde, 1948 yılında kendisini ziyaret eden ve gazeteci olmak istediğini söyleyen Abdi İpekçi’nin bu gazetenin Beyoğlu muhabiri olarak gazeteciliğe adım atmasını sağladı.
1949 yılında Yeni Sabah adına hacca; 1962’de Tercüman adına Kerbela’ya; 1963’te Tahran ve Meşhed’e gitti. Cumhuriyet döneminde hacca giderek gördüklerini kaydeden ilk üç gazeteciden biri oldu. Hac anılarını ve gözlemlerini, “Hacı Murat” adıyla Yeni Sabah’ta okurla paylaştı.
1975 yılında Mareşal Fevzi Çakmak’ın yeğeni Ahmet Çakmak, amcasından dinlediklerini Murat Sertoğlu’na anlattı; Sertoğlu, Ahmet Çakmak’ın anlattıklarından hareketle Fevzi Çakmak’ın hatıralarını kaleme aldı ve bu hatıraları kırk gün boyunca Hürriyet gazetesinde yayımladı.
1986 yılında, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’nü aldı.
Sertoğlu, yaşamı boyunca iki yüze yakın roman kaleme aldı. Fransızca, İngilizce, Arapça, Farsça, Sırpça, Hırvatça ve Rusça dillerine hâkim olarak birçok Batılı yazardan kitap çevirileri yaptı. Eserleriyle Türk milletinin millî bilincini uyandırmayı ve yükseltmeyi hedefledi.
Babıâli’de yazdığı kahramanlık tefrikaları ile ün saldı. Adalı Halil, Kurddereli Mehmet, Hergeleci İbrahim, Kocayusuf gibi birçok pehlivanın güreşlerini tatlı ve akıcı bir üslupla kaleme aldı; bunları çalıştığı gazetelerde tefrika etti, daha sonraki yıllarda ise bir kısmını roman olarak neşretti. Mişel Zevako, Aleksandır Dumaper, Aleksandır Dumafis gibi Fransız yazarlardan da tarihî romanlar tercüme etti. Tefrikalarını genellikle nargile içilen Beyazıt, Laleli, Gülhane çayhanelerinde yazdı. Yazarın bir taraftan nargile fokurdatırken bir taraftan da yazı çalışmalarına devam ettiği ve kahvehanelere “benim üniversitelerim” dediği bilinmektedir.
Bir günde üç ayrı konuda tefrika yazabilme becerisine sahipti ve bu sebeple ona, Babıâli’de “Rotatif Murat” denildi.
Her şeyin temelinde insan olduğuna inandı ve tüm çalışmalarını insanlık için yaptı. Halk için yazdı, halka indi, halkı coşturmayı amaçladı ve eserlerinde iyinin, güzelin, doğrunun, evrensele ulaşmanın peşine düştü.
Türk milletinin, tarihin her döneminde millî değerler uğruna mücadele etmiş yüce bir millet olduğu kanısındaydı. Kur’an-ı Kerim’i tefsir edecek kadar dinî bilgiye sahipti ve Türk milletinin de İslam dinini arkasına alarak yükseleceğine inanmaktaydı. Eserlerinde güçlü bir Türk-İslam sentezi düşüncesi görülen yazar, mezhep kavgalarına özellikle de Alevi-Sunni çatışmalarına karşı çıktı. Bilhassa Alevilik üzerine önemli çalışmalar yaptı.
Yedi dil bilen, Osmanlıcaya hâkim olan yazar; Türk dilinin en geniş dillerden olduğuna inanmaktaydı. Halk için yazdı ve yabancı dillerin etkisinden uzak durdu.
Oktay Verel kendisinden, “kendi dünyasının namuslu insanı” olarak bahsetti.
Murat Sertoğlu, “Benim övgüm okuyucumdur.” diyerek yaşamı süresince eserleriyle ön plana çıktı ve kendisi ile ilgili hiçbir çalışma yapılmasına müsaade etmedi.
27 Eylül 1993 tarihinde vefat etti.
Kaynak: Koşan, Z. E., & Uğurlu, A. S. (2019). Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının “Yazı Makinesi” Murat Sertoğlu’nun Popüler Edebiyattaki Yeri. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20(37), 689-709.
Yerebasan Nahit, Murat Sertoğlu’nun Romanlarında Millî Romantik Unsurlar, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Elâzığ 2010.