Mai ve Siyah

Halid Ziya, Servet-i Fünun ve Cumhuriyet Dönemi Türk romanının gerçek anlamda Batılı bir kimlik kazanmasında önemli katkısı olmuş bir yazardır. Halid Ziya romanında esas mesele arzu etmektir ve bunun tekrar eden bir motif, bir izlek olduğunu da görürüz. Bütün karakterlerini ortaklaştıran şeydir bir bakıma. Bu, Halid Ziya romanında modern bireylik hâlinin bir temel göstereni olarak kurgulanır. “Beşer hayatı” kavramını kullanır Halid Ziya. En başından beri anlatmaya çalıştığı budur. Roman insana, insanın iç dünyasına ait bir türdür. Halid Ziya, okuyucusunu karakterlerinin iç dünyalarının derinliklerine davet eder. Bu karakterler kendisinin de içinde biçimlendiği toplumun parçasıdır. Sancıları, hesaplaşmaları, içinde biçimlendikleri topluma ve kültüre aittir. Onun edebiyatını kendinden önce ve hatta uzun süre sonraki edebiyatlardan da ayıran nokta ders vermeyen, öğretmeyen, otoritesini geriye çekmiş anlatıcılardır aslında ve model olma yükünü taşımayan, kaybeden karakterleriyle özerk bir edebiyat olmasıdır. Halid Ziya’nın köksüzlükle, taklitçilikle eleştirilmesinde de bu özerk edebiyat anlayışının etkisi vardır ne yazık ki. Ama bu edebiyat tam da içinde biçimlendiği toplumun yaşadığı kırılmaların, sancıların izlerini taşır. Halid Ziya’nın kendisi de yaşadığı coğrafyadaki modernlik deneyiminin öznesi olan bir Osmanlı entelektüelidir nihayetinde ve bütün bu kırılmaların, krizlerin içinde biçimlenen bir yazardır.

Tükendi

Halid Ziya, Servet-i Fünun ve Cumhuriyet Dönemi Türk romanının gerçek anlamda Batılı bir kimlik kazanmasında önemli katkısı olmuş bir yazardır. Halid Ziya romanında esas mesele arzu etmektir ve bunun tekrar eden bir motif, bir izlek olduğunu da görürüz. Bütün karakterlerini ortaklaştıran şeydir bir bakıma. Bu, Halid Ziya romanında modern bireylik hâlinin bir temel göstereni olarak kurgulanır. “Beşer hayatı” kavramını kullanır Halid Ziya. En başından beri anlatmaya çalıştığı budur. Roman insana, insanın iç dünyasına ait bir türdür. Halid Ziya, okuyucusunu karakterlerinin iç dünyalarının derinliklerine davet eder. Bu karakterler kendisinin de içinde biçimlendiği toplumun parçasıdır. Sancıları, hesaplaşmaları, içinde biçimlendikleri topluma ve kültüre aittir. Onun edebiyatını kendinden önce ve hatta uzun süre sonraki edebiyatlardan da ayıran nokta ders vermeyen, öğretmeyen, otoritesini geriye çekmiş anlatıcılardır aslında ve model olma yükünü taşımayan, kaybeden karakterleriyle özerk bir edebiyat olmasıdır. Halid Ziya’nın köksüzlükle, taklitçilikle eleştirilmesinde de bu özerk edebiyat anlayışının etkisi vardır ne yazık ki. Ama bu edebiyat tam da içinde biçimlendiği toplumun yaşadığı kırılmaların, sancıların izlerini taşır. Halid Ziya’nın kendisi de yaşadığı coğrafyadaki modernlik deneyiminin öznesi olan bir Osmanlı entelektüelidir nihayetinde ve bütün bu kırılmaların, krizlerin içinde biçimlenen bir yazardır.

 

 Halid Ziya hiçbir zaman bize mutlu sonlar anlatmıyor. Hayatta başarılı olmuş, arzularını sonuna kadar gerçekleştirip hayatını mutlu bir şekilde sürdürmüş karakterler hiçbir zaman birincil karakterler olmuyor. Böyle karakterler yok mu? Var. Ama ikincil, üçüncül karakter olarak uzaktan görürüz onları. Halid Ziya bizi hep diğerine, diğer hayat tasavvuruna doğru çeker. Kadınlar için de erkekler için de böyledir bu.

 

Kategori Roman
Cilt Türü Karton Kapak
Basım Tarihi: 2016
Basım Yeri: Ankara
Baskı Sayısı 1
Ebat: 11.5X19
Dil: Türkçe
Kâğıt Türü: Kitap Kâğıdı
Sayfa Sayısı: 336
Barkod: 9786051214399
ISBN: 978-605-121-439-9
Halit Ziya Uşaklıgil

1866 yılında İstanbul’un Eyüp Sultan semtinde doğdu. Halı ticaretiyle uğraşan ve Uşşâkizâdeler olarak anılan Uşaklı Helvacızâdeler ailesine mensuptur. Uşak’tan İzmir’e göçüp orada ticaretler uğraşan, daha sonra İstanbul’a yerleşen Halil Efendi ile Behiye Hanım’ın üçüncü çocuğudur. Eğitim hayatına başladığı mahalle mektebinin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi’nde eğitimine devam eden Halit Ziya Uşaklıgil, 93 Harbi’yle birlikte babasının işleri bozulunca eğitimine İzmir Rüştiyesi’nde devam eder. Burada okurken Auguste de Jaba isimli Fransız bir avukattan Fransızca dersleri alan Uşaklıgil, daha sonra Ermeni papaz okulu olan Mechitariste Mektebi’ne gider ve burada Fransızcasını ilerletir. Mechitariste Mektebi’nden aldığı Fransızca eğitimiyle Honoré de Balzac, Stendhal, Gustave Flaubert, Émile Zola, Alphonse Daudet gibi birçok Fransız realist ve natüralist yazarı Fransızcadan, kendi dillerinden okuyan Uşaklıgil, böylece realizm ve natüralizm akımlarını benimsemiş olur. Annesi Behiye Hanım’ın ölümüyle hüzünlü bir mizaca bürünen Halit Ziya’nın yaşamındaki kayıplar bununla kalmaz. 1889 yılında Fatma Memnune Hanım’la evlenen Uşaklıgil’in Vedide, Bihin, Sadun, Güzin, Halil Vedat ve Bülent adlarında altı çocuğu olur. Geçirdiği bir hastalık sonucunda ilk çocuğu olan Vedide’yi kaybeder. Diğer iki çocuğu Sadun ve Güzin’i de erken yaşta kaybeden Halit Ziya, oğlu Sadun için Kırık Oyuncak’ı, kızı Güzin için ise Kırık Hayatlar’ı yazar. 1937 yılında Tiran’da elçilik görevinde olan oğlu Halil Vedat otuz üç yaşında intihar edince yazar derin bir acı duyar. Acısını yazarak hafifletmeye çalışan yazar, onu derinden etkileyen bu ölüm üzerine “Bir Acı Hikâye” isimli kitabını yazar. Oğlu Halil Vedat’ın doğumundan ölümüne kadar geçen yaşamını anlattığı bu eser, oğlunu kaybetmiş bir babanın feryadı niteliğindedir. Hemen her eserinde karakterlerin intihar etmesi de yazarın hayatındaki kayıplardan kaynaklanması muhtemeldir. Yaşadığı kayıpların acısını yazarak hafifletmeye çalışan Halit Ziya Uşaklıgil, hayatı boyunca yaşadığı acı kayıpların da etkisiyle hastalanarak 27 Mart 1945 tarihinde hayatını kaybeder. Yazar, oğlu Halil Vedat’ın yanına gömülür. Yazı hayatına İzmir’de başlayan Uşaklıgil’in ilk yazısı Deniz Danası 1883 yılında Hazîne-i Evrak’ta Mehmet Halid ismiyle yayımlanır. Takvimler 1884’ü gösterdiğinde Halit Ziya arkadaşları Tevfik Nevzat ve Bıçakçızade Hakkı ile Nevruz isimli bir dergi çıkarır. Bu dergide Fransız Alfred de Musset ve Victor Hugo’dan şiir tercümeleri yapar. 1885 yılında Hariciye’ye memur olmak için gittiği İstanbul’da göreve alınmaz ama Muallim Naci ile tanışma fırsatı yakalar. İstanbul’da kaldığı bu sürede Türk edebiyatında yazılmış ilk Batı edebiyatı tarihi olan ve on yedinci yüzyıla değin Fransız edebiyatını incelediği “Garptan Şarka Seyyâle-i Edebiyye: Fransa Edebiyatının Numune ve Tarihi” isimli eseri yazar. İzmir’e döndüğünde önce İzmir Rüştiyesi’nde Fransızca, daha sonra İzmir İdadisi’nin açılmasıyla burada Fransızca ve Türkçe öğretmenliği yapar. Aynı zamanda Osmanlı Bankası’nda tercüman ve sayman görevine getirilir. Halit Ziya, 1886 yılında arkadaşı Tevfik Nevzat ile birlikte “Hizmet” isminde bir gazete çıkarır ve “Sefile”, “Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları”, “Nemide”, “Mezardan Sesler”, “Mensur Şiirler”, “Bir Ölünün Defteri”, “Hikâye”, “Ferdi ve Şürekâsı” gibi önemli eserlerinin yanı sıra çeşitli makale ve yazılarını burada yayımlar. Osmanlı Bankası’ndaki görevinden ayrıldıktan sonra 1893 yılında aldığı teklif üzerine İstanbul’a Reji İdaresi’nde başkâtip olmak üzere gider. Reji İdaresi’ndeki işlerinin azlığı edebiyata daha çok vakit ayırmasını sağlar. Recaizade Mahmut Ekrem’in tavsiyesi üzerine Servet-i Fünûn dergisinde yazmaya başlayarak Edebiyat-ı Cedide topluluğunun sanat anlayışını benimser. Burada sanat anlayışını en çok etkileyen isimlerden olan Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin ile tanışır. Ustalık dönemi romanları olan “Mai ve Siyah” ile “Aşk-ı Memnu”yu Servet-i Fünûn dergisinde tefrika eder. 1901 yılında Hüseyin Cahit’in yazdığı Edebiyat ve Hukuk makalesinden sonra dergi geçici bir süreliğine kapanır. O sırada “Kırık Hayatlar” isimli romanını tefrika eden Halit Ziya için de yazı hayatı yirmi yıl kadar duraklamış olur. Halit Ziya’nın romancılığının oluşumunda almış olduğu eğitim kadar geniş bir edebiyat çevresine sahip olması da etkilidir. Halit Ziya Uşaklıgil’in ilk romanı “Sefile”de sosyal meseleler ağır basar ve yazar, romanı aracılığıyla topluma bilgi vermeye çalışır. “Sefile”nin barındırdığı sosyal konular sebebiyle basımına izin verilmemesi üzerine ferdi konulara yönelen Uşaklıgil, “Nemide”yi yazar. “Nemide”den sonra kaleme aldığı “Bir Ölünün Defteri” isimli romanında da ferdi konuları işleyen Uşaklıgil, “Ferdi ve Şürekâsı”yla birlikte kısmen sosyal meselelere yönelir. Halit Ziya’nın İzmir döneminde kaleme aldığı son roman olan “Ferdi ve Şürekâsı”nda yazar, daha önceleri çalıştığı Osmanlı Bankası’ndan edindiği izlenimlerini ve ticaret dünyasını anlatır. Halit Ziya, İzmir dönemi romanlarının sonuncusu olan “Ferdi ve Şürekâsı”yla beraber acemilik dönemini geride bırakarak ustalık dönemine geçiş yapar. Uşaklıgil’in Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldıktan sonra yazdığı ilk romanı “Mai ve Siyah” olur ve bu romanla birlikte romancılığı güçlenir. Aşk ve sevgi gibi duygusal konuları geri plana atıp döneminin basın hayatını ön plana çıkardığı bu roman, Edebiyat-ı Cedide topluluğunun edebî beyannamesi haline gelir. Topluluk sanatçılarının hayata bakış açılarını, eser verirken karşılaştıkları zorlukları, dönemin sansürünü, basın hayatının zorluğunu anlatan Mai ve Siyah, Servet-i Fünûn edebiyatının hemen bütün özelliklerini içinde barındırır. Romanın başkarakteri Ahmet Cemil ise Servet-i Fünûn neslinin yansıması niteliğindedir. Her romanıyla romancılığında gelişme kaydeden Halit Ziya, “Mai ve Siyah”tan sonra modern romancılığın başlangıcı kabul edilen romanı “Aşk-ı Memnu”yu yazar. Karakterlerin ruh hallerinin derinlemesine incelenmesi ve romanda yapılan gerçekçi tasvirler ile “Aşk-ı Memnu”, Türk edebiyatının ilk modern romanı sayılmaktadır. “Aşk-ı Memnu”nun Türk edebiyatındaki ilk modern roman olarak kabul görmesinin en önemli sebebi yazarın olayı geri plana atarak karakterleri ve onların ruh hallerini ön plana çıkarmasıdır. Uşaklıgil, Bihter karakterinin ruh hallerini derinlemesine inceleyerek soya çekim üzerinden neden bu halde olduğu gerekçeleriyle verir. Halit Ziya’nın tüm romanlarında başkarakterler dış dünyadan uzaklaşıp iç dünyalarına yönelerek kendilerini anlamaya çalışır. Halit Ziya’nın romancılığı zaman içerisinde geliştiği gibi romanlarındaki karakterler de artar. En kalabalık şahıs kadrosuna sahip olan roman “Kırık Hayatlar” ile beraber sosyal konulara yönelmesi bilinçli olarak yapılır. Zaman geçtikçe Uşaklıgil’in hayata bakışı değişir ve romanlarında toplumsal konulara daha çok yer verir. Özellikle yazmaya ara verdikten ve yarım kalmış eseri “Kırık Hayatlar”ı tamamladıktan sonra yazdığı “Nesl-i Ahir”de yazarın toplumsal meselelere eğilmesi artar. Tam bir devir romanı olan “Nesl-i Ahir”, II. Abdülhamit dönemine yönelik tenkit içerir. Baskıdan bunalan gençlerin anlatıldığı bu roman, Halit Ziya’nın sosyal meselelere en çok değindiği romanıdır. Çeşitli sebeplerle kitap olarak basılmaz. Halit Ziya’nın romancılığındaki dil ve üslubu Kırık Hayatlar’a kadar sanatlı ve ağdalıdır. Uşaklıgil bu ağır üslubundan “Kırık Hayatlar” ile vazgeçer ve son romanı “Nesl-i Ahir”i yazarken daha az edebî kaygı güder. Uşaklıgil’in Servet-i Fünûn topluluğunun dağılmasından sonra değiştirdiği üslubu döneminde gerçekleşen Türkçedeki sadeleşme akımının da etkisiyle olur. Uşaklıgil, dil devriminden sonra 26 Eylül 1932 yılında gerçekleşen I. Dil Kurultayı’nda Türkçeyle ilgili bildiri sunarak Türkçeye ve Türkçenin dönemlerine olan sevgisini dile getirir. Döneminde meydana gelen dilde sadeleşme akımından etkilenen Uşaklıgil, birçok romanını ve hikâyesini kendisi sadeleştirir ve eserlerini Latin alfabesine yine kendisi aktarır. İlk romanından son romanına kadar realizm akımının ilkelerine bağlı bir şekilde yazan Halit Ziya, romanlarını kurgularken neden-sonuç ilkesine bağlı kalır ve geriye dönüş tekniğiyle olayların yaşanma sebeplerini okuyucuya verir. Tanzimat edebiyatı sanatçılarının romantizm akımına bağlılıklarında farklı olarak eserlerinde realizm akımının ilklerini kullanan Uşaklıgil, Ahmet Mithat Efendi başta olmak üzere romantikleri yoğun bir şekilde eleştirir. Halit Ziya, henüz yirmi üç yaşında yazdığı ve içerisinde roman (o dönemki adıyla hikâye) hakkındaki düşüncelerini barındıran “Hikâye” isimli eleştirilerinin yer aldığı kitabında yazın hayatı boyunca benimsediği realizm akımı hakkındaki görüşlerini de sunar.

Halit Ziya, bütün romanlarında karakterlerinin ruh hallerini ayrıntılı olarak ele alarak bu durumu yeri geldiğinde olay örgüsünün önüne geçirir. Romanların olay ağırlık değil hissiyat ağırlık olmaları gerektiğini savunan Uşaklıgil, bir katilin neden cinayet işlediğinin bilinmeyişini garip bulur. Yazarın romanlarında yaşadığı dönemden izlerin bulunması da realizmle alakalıdır. Realizm ilkelerini benimsemiş bir yazar, içinde bulunduğu toplumdan izleri romanlarında gerçeğe en uygun şekilde anlatmaya çalışır. Yas teması ve karakterlerin sürekli olarak yakınlarını kaybetmesi Halit Ziya’nın romanlarında sıklıkla görülür. Bütün romanlarında karakterlerin öksüz ve/veya yetim olmaları tesadüfi bir durum değildir. Bunlar Uşaklıgil’in kendi hayatından romanlarına aktardığı kayıplardır. Annesi Bediye Hanım’ın 1888 yılında ölmesi Halit Ziya’yı derinden sarsar. Uşaklıgil’in hayatının en büyük acısı dediği annesinin ölümü üzerine “Mezardan Sesler” isimli mensur şiir niteliğindeki eserini yazar. Altmış yıllık sanat hayatıyla Türk edebiyatında önemli bir yer edinen Halit Ziya Uşaklıgil üslubu, eserleri ve düşünceleriyle kendisinden sonra gelen birçok romancıya örnek olur. Halit Ziya’nın yazdığı romanlar yıllar sonra bile aynı şekilde okuyucuları cezbetme kuvvetine sahiptir. Halit Ziya Uşaklıgil’in romancılığı üç döneme ayrılır: Yazarın İzmir’de yazın hayatına başladığı ilk dönem romanları “Sefile”, “Nemide”, “Bir Ölünün Defteri”, “Ferdi ve Şürekâsı”dır. Servet-i Fünûn topluluğuna katılmasıyla başlayan ikinci dönem romanları “Mai ve Siyah”, “Aşk-ı Memnu”dur. Yazarın romancılığının son döneminde yazdığı romanlar da “Kırık Hayatlar”, “Nesl-i Ahir”dir.

Eserleri:

Roman:

Sefile: 1886-1887

Nemide: 1887-1888

Bir Ölünün Defteri: 1890-1891

Ferdi ve Şürekâsı: 1892

Mai ve Siyah: 1896-1897

Aşk-ı Memnu: 1899-1900

Kırık Hayatlar: 1901-1902 (yarım); 1922

Nesl-i Ahir: 1908-1909

Hikâye:

Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası: 1888 Bir Muhtıranın Son Yaprakları: 1888

Nâkil: 1893-1894

Bu Muydu?: 1896

Heyhat: 1898

Küçük Fıkralar: 1896

Bir Yazın Tarihi: 1898

Solgun Demet: 1901

Bir Şi’r-i Hayal: Sepette Bulunmuş: 1920

Bir Hikâye-i Sevda: 1922 17

Hepsinden Acı: 1934

Onu Beklerken: 1935

Aşka Dair: 1935

İhtiyar Dost: 1939

Kadın Pençesi: 1939

İzmir Hikâyesi: 1950

Kar Yağarken

Oyun:

Firuzan: 1918

Fare: 1926

Kâbus: 1959

Tenkit: Hikâye: 1891

Hatıra:

Kırk Yıl: 1936

Saray ve Ötesi: 1940-1942

Bir Acı Hikâye: 1942

Deneme ve Makale:

Sanata Dair: 1938

Mensur Şiir:

Mensur Şiirler: 1886

Mezardan Sesler: 1891

İnceleme:

Garptan Şarka Seyyale-i Edebiye: 1885

Fransız Edebiyatının Nümune ve Tarihi: 1885

Mebhasü'l-Kıhıf: 1983 18

Bukalemun-ı Kimya: 1893

Hesap Oyunları: 1893

 

Kaynak: Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Dönem Sanatçı ve Eser Bağlamında Halit Ziya Uşaklıgil Ve Peyami Safa Romanlarının İncelenmesi, Aybüke Şeyma Kozan, Yüksek Lisans Tezi, Kırşehir, 2020.

Kullanıcı Yorumları

Henüz hiç yorum yapılmadı.

Yorum Yap

Yorum yapmak için kullanıcı hesabınızla giriş yapmalısınız!

Giriş yapmak için lütfen tıklayınız.