Ben-Hur’un hikâyesi, Hz. İsa’nın peygamberliğinden yaklaşık 4 yıl kadar öncesiyle başlar. Judea Prensi Ben-Hur, hiç hak etmediği hâlde çocukluk arkadaşı Romalı General Messala’nın ihanetine uğrayarak bir anda özgürlüğünü, sevdiği kadını ve ailesini yitirmiş, kendisini kadırgaya zincirli hâlde bulmuştur. Artık küreğe her asıldığında içinde uğradığı ihanetin intikamını alma ateşini hissetmektedir.
Ben-Hur, Hristyanlığın hikâyesi olarak da bilinir. Eserdeki kutsal olaylara Lew Wallace, güçlü bir tasvir ve betimleme ile yaklaşmıştır.
"Tanrı bizim daha iyi olan bir başka yaşam için yaratıldığımızı bilmemizi istemiştir, bu da mizacımızın en büyük ihtiyacıdır. Ama ne yazık ki uluslar ne alışkanlıklar edindiler! Sanki şu an her şeymiş gibi sadece günü yaşıyorlar ve ‘Ölümden sonra artık yarın falan yok veya olsa bile bu konuda hiçbir şey bilmediğimizden kendi hâline bırakalım.’ diyerek dolaşıyorlar. Bu yüzden de ölüm onları çağırdığında, uygunsuzlukları nedeniyle ölümden sonraki yaşamın muhteşemliğinin keyfine varamıyorlar."
Lew Wallace
10 Nisan 1827 tarihinde, Brookville, İndiana’da, Esther French Wallace ve David Wallace’ın dört oğlunun ikincisi olarak dünyaya geldi. Lew, resmi eğitimine altı yaşında, Covington’daki bir devlet okulunda başladı. Resme yeteneği vardı ve okumayı çok seviyordu ama okulda disiplin problemi yaşıyordu. 1840 yılında, on üç yaşındayken, Centerville’deki özel bir okula gönderildi; orada öğretmeni Lew’in yazmaya olan doğal eğilimini teşvik etti. On altı yaşına geldiğinde, babası artık eğitim masraflarını ödemeyi reddedince, evden ayrılıp Marion kentindeki mahkeme kaleminde kâtiplik işi buldu ve pansiyonda kaldı. Aynı zamanda Marion yerel milis kuvvetlerine katıldı. İlk romanı olan The Fair God’ı yazmaya başladı ama 1873 yılına kadar yayınlanmadı. Otobiyografisinde, herhangi bir dinin mensubu olmadığını ama Hıristiyan Tanrı kavramına inandığını söylüyordu. Babasının avukatlık bürosunda çalışmakta olan, on dokuz yaşındaki Wallace, 1846’da Meksika-Amerika Savaşı’nın başında o işten ayrılıp Marion Gönüllüleri için askerlik bürosu kurdu, teğmen oldu. Haziran 1846’da kendisi de gönüllülerle birlikte askeri hizmete katıldı ve Zachary Taylor’ın ordusunda üsteğmen oldu. 1847’de askeri hizmeti bırakıp, avukatlık yapmak niyetiyle İndiana’ya döndü. Savaştan sonra William B. Greer ile The Free Soil Banner adında bir gazete çıkarmaya başladı. 1849’da baroya kabul edildi ve Covington’a taşınıp, hukuk bürosu kurdu. 1851’de İndiana’nın 1. Kongre Bölgesi’ne savcı olarak seçildi ama 1853’te istifa etti. 1849 yılında tanıştığı ve zengin bir tüccar olan Binbaşı İsaac Elston’ın kızı Susan Elston ile 1852’de evlendi, 1853’te tek çocukları olan Henry Lane Wallace doğdu. Ailesini Crawfordsville’e taşıdı ve avukatlık yapmaya devam etti, 1856’da İndiana Millet Meclisi’ne demokrat olarak seçildi. Crawfordsville’de yaşarken, daha sonraları Montgomery Muhafızları olarak adlandırılan, Crawfordsville Muhafızları Bağımsız Milis Kuvvetleri’ni kurdu. Bunlar, Amerikan İç Savaşı sırasında 11. İndiana Gönüllü Piyade Alayı’nın çekirdeğini oluşturuyorlardı. Sadık bir Birlik destekçisi olan Wallace, Cumhuriyetçi Parti’ye üye oldu ve tam zamanlı askeri kariyerine başladı. Cumhuriyetçi Oliver Morton, Wallace’tan Birlik Ordusu için İndiana gönüllüleri bulmasına yardımcı olmasını istedi. 1861’de Birlik ordusunda albay oldu. 11. İndiana Gönüllü Piyade Alayı ile beraber Cumberland’e gitti ve Romney’de küçük bir muharebeyi kazandılar. 1861 Eylül’ünde tuğgeneralliğe terfi etti. Wallace, tugay komutanı olarak, Batı Cephesi'nde Birlik ve Konfederasyon Kuvvetleri arasında gerçekleştirilen Fort Donelson Muharebesi’nde Birlik’in kazandığı ilk büyük zaferde bir birliğe komutanlık yaptı. Bunun sonucunda, o zamanlar Birlik ordusunun en yüksek rütbesi olan tümgeneralliğe terfi etti. Otuz dört yaşında, Birlik’in en genç tümgeneraliydi. 1862 Nisan’ında Shiloh’ta, Wallace’ın komutanlık yaptığı 3. Indiana Tümeni, kısmen emir karmaşası, kısmen de iletişim eksikliğinden, ilk gün savaş meydanına ulaşamadı. Ancak ikinci gün savaşa dahil olabilmişlerdi. Bu savaşta yüksek orandaki kayıplar nedeniyle ciddi şekilde eleştirildi ve Tümgeneral Henry Halleck, Wallace ve birliğini önemsiz askeri işlerle görevlendirdi. Bunun üzerine Lew Wallace birliğinden ayrılıp bir daha dönmedi. Yaklaşık bir yıl kadar evde kaldıktan sonra, 1864 martında, Başkan Lincoln onu Maryland ve Delaware Orta Bölge komutanlığına atadı. General Jubal Early idaresindeki sürpriz bir Konfederasyon saldırısına karşı Washington savunmasında aktif rol aldı. Cesareti ve becerikliliği için övgüler kazandı. 1865’te Lincoln suikastinde komplo kurmakla suçlanan insanları yargılamak üzere askeri mahkeme üyesi olarak görev yaptı. Konfederasyon’un Andersonville Hapishanesi’nin Komutanı olan Yüzbaşı Henry Wirtz’in mahkemesine başkanlık etti. 1865 Kasım’ında görevinden istifa edip Crawfordsville’e geri döndü. 1866-1867 yıllarını Meksika’da geçirdi ve ABD hükümetinin de onayıyla, Maximilian’a karşı Benito Juarez kuvvetlerine destek sağladı. İç Savaş’ı takip eden yıllarda eski askerler ve anma toplantıları popülerlik kazandı. Lew, Büyük Cumhuriyet Ordusu’nun bir üyesiydi. Toplantılarda ve anma günlerinde konuşmalar yaptı. 1867 yılında avukatlık yapmak için İndiana’ya döndü ama bu meslek onu cezbetmeyince tekrar politikaya dönüş yaptı. 1868 ve 1870’te Meclis’e girmek için başarısızlıkla sonuçlanan iki girişimde bulundu; 1876 seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Rutherford Hayes için çalıştı. Bu desteği için Hayes onu New Meksiko bölgesi valiliğine atadı. 1878 ağustosundan 1881 Mart’ına kadar bu görevi yürüttü. 1881 Mart’ında Cumhuriyetçi Başkan James Garfield onu Türkiye’ye ABD elçisi olarak atadı. 1885 yılına kadar bu görevde kaldı. Demokrat başkan adayı Grover Cleveland’in seçilmesiyle Wallace’ın politik hayatı sona erdi. 4 Mart 1885 tarihinde diplomatik görevinden istifa etti. Yakın dostu Sultan II. Abdülhamit Osmanlı İmparatorluğu’nda çalışmaya devam etmesini teklif etmesine rağmen, Wallace reddedip Crawfordsville’e döndü. 15 Şubat 1905 tarihinde, Crawfordsville’de yetmiş yedi yaşında öldü.
YAZARLIK KARİYERİ
“Yeni bir kitap yazmayı zengin olmaya tercih ederim.” Lew Wallace Lew Wallace, yedi büyük eser ortaya koydu.
The Fair God, 1873
1840’ların sonlarında, Marion’da kâtiplik yaparken ilk romanını yazmaya başladı. Kâtiplik işini çok monoton bulur, akşamlarını çalışarak ve yazarak geçirirdi. Meksika’nın fethini konu alan The Fair God romanını 25 yılda geliştirdi. Roman 1873 yılında basıldı. En büyük eleştiri, romanın Aztek kahramanları olan Guatamozin ve Hualpa’nın isimlerinin zor telaffuz edilmesiydi. Wallace, en azından İndiana’da edebi bir ün kazandı ve devam etmek için cesaretlendi.
Ben-Hur: Bir İsa Hikâyesi, 1880
Wallace’ın en büyük başarısı Ben-Hur’du.19. yüzyılın en çok satan romanı olan Ben-Hur en az yirmi dile çevrildi. Crawfordsville’de boş zamanlarında yazmaya başladığı romanı, New Mexico valisi olarak görev yaptığı Santa Fe’de tamamladı. Kitap 12 Kasım 1880 tarihinde yayınlandı. Bir sevgi, ihanet, intikam ve bağışlama hikâyesi olan Ben-Hur, Wallace’ın zengin ve ünlü bir yazar olmasını sağladı; en önemli eseri olarak kaldı.
The Life of Gen. Ben Harrison, 1888
Benjamin Harrison, 1888 yılında başkanlığa aday olduğunda, kampanya biyografisi yazması için yakın dostu Lew Wallace’a başvurmuştu. Sadece bir ayı olduğu halde Lew biyografiyi yazmaya karar verdi. The Life of Gen. Ben Harrison böyle ortaya çıktı. Biyografinin etkisi var mıdır bilinmez ama Harrison 23. başkan olarak seçildi. Kitap, 70 yıl boyunca standart Harrison biyografisi olarak kaldı.
The Boyhood of Christ, 1888
The Boyhood of Christ önce Harper’s New Montly Magazine isimli dergide 1886 Noel’inde yayınlanmıştı. Bundan iki yıl sonra kitap olarak basıldı. Hikâye, genç insanların Midas Amca’dan masallar dinlemek için toplandıkları bir Noel arifesinde geçiyordu.
The Prince of India, 1893
Başkan James Garfield, Lew Wallace’ı Türkiye’ye ABD elçisi olarak atadığında, bu görevi süresince araştırma yaparak bir roman daha yazmasını rica etmişti. Harper and Brothers şirketi de başka bir roman için çok heveslenmiş ve Wallace’a 500.000 dolar peşinat vermişti. 1893 yılında The Prince of India romanı ortaya çıktı. Adına rağmen romanın Hindistan ile bir ilgisi yoktu; 1453’te Konstantinopolis'in Düşüşü’ne giden yılları konu alıyordu.
The Wooing of Malkatoon ve Commodus, 1897
The Wooing of Malkatoon, bir Türk efsanesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olan Prens Osman üzerine yazılan bir şiire dayanıyordu. Osman aşkın ve kadınların sırlarını ortaya koyuyordu. Commodus ise, Roma İmparatoru Commodus ve Maternus hakkındaki trajik bir tarihi oyundu.
Lew Wallace: An Autobiography, 1906
Lew Wallace’ın otobiyografisi 19. yüzyılın en ünlü yazarlarından biri için parlak bir başarıydı. Wallace’ın hayat hikâyesi Ben-Hur’un maceralarını bile gölgede bırakmıştı. Yazar, asker, diplomat, avukat, politikacı, müzisyen ve ressamın anlatacak çok şeyi vardı. Ne yazık ki, ölümüne kadar otobiyografisini ancak belli bir yere kadar getirebilmiş, hayatının kırk yılını kayıtlara geçirmemişti. Eşi Susan Wallace, gazeteci arkadaşı Mary Hannah Krout’a yardım ederek otobiyografiyi tamamlamışlardı.