Muhteşem Gatsby

Hoşça kalın demek için yanlarına gittiğimde, Gatsby’nin yüzüne o şaşkın ifade yeniden oturmuştu, sanki şu anki mutluluğunun niteliğine dair belli belirsiz bir kuşku oluşmuştu içinde. Neredeyse beş yıl!

Tükendi

Hoşça kalın demek için yanlarına gittiğimde, Gatsby’nin yüzüne o şaşkın ifade yeniden oturmuştu, sanki şu anki mutluluğunun niteliğine dair belli belirsiz bir kuşku oluşmuştu içinde. Neredeyse beş yıl!

 

O ikindi bile Daisy’nin onun rüyalarına yeterli gelmediği olmuştur; kızın kabahati değildi bu, adamın hayal dünyasının muazzam gücünden kaynaklanıyordu. Hayal dünyası Daisy’nin önüne geçmişti, her şeyin önüne… Kendini yaratıcı bir tutkuyla içine atmış, her seferinde üstüne eklemiş, yoluna çıkan her parlak tüyle onu allayıp pullamıştı. Bir adamın yüreğinde biriktirdiğiyle ne bir ateş ne de bir yenilik baş edebilir.

 

(…) “Yerinde olsam üzerine fazla gitmezdim.” diye lafa girdim. “Geçmişi geri getiremezsin.”

 

“Geri getiremez miyim?” diye bağırdı kuşkuyla. “Elbette getirebilirim!”

 

Çılgın gözlerle etrafına baktı, sanki geçmiş, evinin gölgesinde bir yerlere saklanmıştı, elini uzatsa değecekti.

 

“Her şeyi eskisi gibi ayarlayacağım.” dedi, başını kararlılıkla sallayarak. “Görecek.”

 

Uzun uzun geçmişten bahsetti; bir şeyleri telafi etmek istediğini anladım, belki kendisindeki bir şeydi bu, Daisy’yi sevme uğruna harcadığı şeydi. Hayatı o zamandan beri karışık ve darmadağındı. Ama eğer başa dönebilirse ve her şeyi yavaştan alırsa o şeyin ne olduğunu bulabilirdi…

 


“Muhteşem Gatsby”, beş yıl önce fakir bir gençken kendisini terk edip zengin biriyle evlenen eski sevgilisi Daisy’ye ulaşmak, geçmişi geri getirmek isteyen ve bu amaca erişmek için pek çok şey yapan şimdinin zengin Jay Gatsby’sinin hikâyesini konu ediniyor. Daisy, şahsında geleceği, umudu, “Amerikan rüyası”nı taşıyor Gatsby için. 1920’lerdeki o ışıltılı Caz Çağı harika betimlemelerle anlatılırken bu aşırılık ve gösteriş dünyasının içinden Amerikan toplumu ve bu toplumun dönüşümü ince ince işlenerek yansıtılıyor.

Kategori Roman
Cilt Türü Karton Kapak
Basım Tarihi: 2017
Basım Yeri: Ankara
Baskı Sayısı 1
Ebat: 13.5X19.5
Dil: Türkçe
Kâğıt Türü: Kitap Kâğıdı
Sayfa Sayısı: 184
Barkod: 9786051213262
ISBN: 978-605-121-326-2
F. Scott Fitzgerald

24 Eylül 1896 tarihinde, St. Paul- Minnesota’da, Edward ve Mary McQuillan Fitzgerald’ın oğlu olarak doğdu. Annesi Mary (Mollie), McQuillan İrlanda soyundandı. Büyükbabaları, Amerika’ya İrlanda’da yaşadıkları yoksulluktan kurtulmak için gelmişler ve Fitzgerald’ın babası Edward’ın aksine ekonomik olarak başarılı olmuşlardı.

Mollie, dönemin kalıplaşmış güzellik anlayışına pek uymuyordu. Fitzgerald, sonraki yıllarda kaleme aldığı “An Author’s Mother” adlı yazısında genç ve güzel olmadığı için annesinden utandığını belirtti. Mollie ise tek oğlunun üzerine diğer çocuklarından daha fazla titriyordu. Annesinin kendisini şımartma girişimleri, Scott’ın ona karşı duyduğu nefret duygularını daha artırıyordu.

Mart 1908’de baba Edward Fitzgerald işini kaybetti. Bu süreçte annesi, oğluna sürekli olarak McQuillansların yani kendi ailesinin desteği olmazsa yok olacaklarını söyledi. Fitzgerald’ın, temelde incelik ve başarısızlık eğilimini babasından; toplum içerisinde güvensiz olma hissi ile absürt davranışlarını ise annesinden aldığı öne sürüldü. 

12 yaşında St. Paul Akademisine girdi lakin burada diğer derslerini bir kenara bırakıp edebiyat çalışmalarına ağırlık verdi. Ders esnasında öğretmenlerini dinlemek yerine macera öyküleri ve tiyatro oyunları yazmayı tercih etti. Bu sebeple notları oldukça düşüktü, okuldaki başarısızlığı anne ve babasını hayal kırıklığına uğrattı; bunun üzerine aile, oğullarını disiplinli bir yatılı okula gönderme kararı aldı. 

Scott, oldukça yakışıklı ve zeki biri olduğunu düşünüyor; tüm bu cazibesinin Jersey’deki Newman Okulunda popülerlik yaratacağına inanıyordu. Ancak bu düşünceleri uzun sürmedi ve hayatın kendi etrafında dönmediğini ilk büyük hayal kırıklığı olarak burada anladı. Bencil tavırları, kurduğu arkadaşlık ilişkilerinin devam etmesine engel oldu. Derslerine karşı hâlâ ilgisizdi lakin edebiyat ve tiyatro çalışmalarında destek görmeye başladı. Yaz tatillerinde Elizabethan Dramatic Club oyunlarını sergiledi, ayrıca Newman’da da Father Fay onu yeteneklerini geliştirmesi için teşvik etti; bunları yaparken aydın ve elit kesimden arkadaşlarıyla tanıştırdı, bunlardan biri de tarihçi Hanry Adams’tı.

Tüm bu cesaretlendirme ve desteklere rağmen okuldaki performans düşüklüğü devam etti. Princeton Üniversitesine gitmeye karar verdiğinde ona, okul derecesinin yeterli olmadığı söylendi. İki kez giriş sınavından başarısız sonuç aldıktan sonra, ikna yeteneği sayesinde okul yöneticileriyle konuşup hazırlık dönemine kabulünü sağladı. Burada, zenginlerin bulunduğu ortamdaki fakir çocuktu lakin bu kez arkadaş edinmeyi başardı. John Peale Bishop ve Edmund Wilson, Scott’ın gelişimine ve bir yazar olarak yönünü bulmasına katkı sağladı. 

Triangle Kulübü adını taşıyan topluluk; müzikal komediler yazar, besteler ve bunları kampüslerde sergilerdi. Fitzgerald, enerjisinin çoğunu burada harcayarak akademik başarısını bir kez daha göz ardı etti. Profösörler, onun tembel ve yavaş olduğunu söylediğinde eleştirileri kabul etmez ve kendisinin bir deha olduğu için derslerini zamanında yapmasının beklenmesinin saçma olduğunu savunurdu. 

1917 yılında, tekrara düştüğü birinci sınıftayken yakalandığı sıtma hastalığını bahane ederek okuldan ayrıldı. Scott, o sene Triangle Kulübü’nün başkanı olmayı umuyordu ve bu emelinin gerçekleşmemesi onun yaşamı boyunca içinde bir burukluk olarak kaldı.

Ekim 1917’de orduya katıldı ve hemen New York’taki Brooks Brothers terzisine giderek üniforma siparişi verdi. Oradan, üzülmemesi için annesine bir mektup yazdı ve mektubunda kendisi için tehlikenin hiç sorun olmadığını, aksine çok neşeli olduğunu belirtti. Okul hayatındaki tavrını burada da sürdürdü; cephe gerisindeki eğitimler sırasında yine bir şeyler yazmakla meşguldü, savaşa fiilen katılma şansı da bulamadı. 

Montgomery’de konuşlandırılmış olan birlikte bulunduğu süreçte, tanınmış bir ailenin kızı olan Zelda Sayre ile karşılaştı. Liseden yeni mezun olan Zelda, on sekiz yaşına yeni girmişti; çarpıcı güzelliği ve geleneklere uymayan tavırlarıyla dikkat çekiyordu. Fitzgerald, Zelda’yı ilk gördüğünde etrafı genç erkeklerle çevriliydi. Bu durum karşısında Scott’ın rekabet duyguları kabardı ve ödülün Zelda olduğu bu yarışı kazanmayı kafasına koydu. Zelda’ya evlenme teklifi etse de iyi bir geliri olana dek olumlu cevap alamadı. Fitzgerald, Zelda’ya arzuladığı yaşamı sunacak bir konumda değildi zira Zelda başarıyı yakalayamamış bir adamla evlenemezdi. Bunun üzerine Scott kendisini yazma çalışmalarına adadı ve “This Side of Paradise” adlı eserine yoğunlaştı. Eser, Maxwell Perkins tarafından beğenildi ve yayımlanması kabul edildi. 

Scott, bu dönemde profesyonel bir yazar olarak gücünün anahtarını buldu. Öykülerinin satmaya başlamasıyla birlikte oldukça iyi kazanç elde etti. “This Side of Paradise” Mart 1920’de yayımlandı, Scott artık başarıyı yakaladığı için Zelda evlenme teklifini kabul etti. 

1921 yılında tek çocukları olan Francess Scott doğdu. Evli oldukları ilk üç yıl içerisinde çift, yaşamlarının en çılgın günlerini geçirdiler; zaman ve parayı hesapsızca harcadılar. Scott, beş dolarlık banknotları sigarasını yakmak için kullandı. Zelda ise her şeyi istedi, para harcayacak yer aradı. Scott, “Gatsby” üzerinde çalışırken Zelda başka erkeklerle flört etmeye başladı ve sonunda Edouard Jozan adlı biriyle evlenmek için Scott’tan boşanmayı bile istedi lakin Scott bunu kabul etmedi. Tehlikeli yaşamayı seven Zelda, bunu hayatının her alanına uyguladı. Araba kullanırken, insanlarla olan ilişkilerinde ve evliliğinde hep tehlikeli dönemeçlere girdi. Tüm bunlar onu bunalıma sürükledi, hatta intihar teşebbüsünde bile bulundu. Nihayetinde Zelda’ya şizofreni teşhisi konuldu. 

Nisan 1925’te “The Great Gatsby” yayımlandı ve Fitzgerald, Hemingway ile tanıştı. İkili, zıt karakterde olmalarına rağmen iyi anlaştı. 

1932 yılına geldiğinde Scott artık yararlı ve kazanç sağlayan öyküler yazamadığını fark etti. Yönünü Hollywood’a çevirse de onların istediği gibi mutlu sonla biten öyküler yazamadı ve mutsuzluğunu gizleyemedi. Bunun ardından yeni bir roman yazmaya girişti. “The Last Tycoon” adını verdiği bu roman, Hollywood’la ilgiliydi.

Kalp sorunları ve diğer hastalıkları onu yavaşlattı, bu son romanını tamamlayamadı. 21 Aralık 1940’ta, geçirdiği yeni bir kalp krizi sonucunda öldü.

Kaynak: rıdvan ergin, F. Scott Fıtzgerald’ın The Great Gatsby ve Thıs Sıde Of Paradıse Adlı Yapıtlarında ‘Amerikan Rüyası’nın Sonu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Van 2005.

 

Kullanıcı Yorumları

Henüz hiç yorum yapılmadı.

Yorum Yap

Yorum yapmak için kullanıcı hesabınızla giriş yapmalısınız!

Giriş yapmak için lütfen tıklayınız.